
Netflix, 11 Şubat’ta yayınladığı The Witcher: Sirens of the Deep filmiyle izleyicileri büyüledi. The Witcher dizisinin 1. sezonunun 5. ve 6. bölümlerini içeren bu yapım, güçlü kurgusu ve akıcı anlatımıyla dikkat çekiyor.
Diziyi keyifle izlemiş biri olarak, filmi de dizi kadar sürükleyici ve akıcı bulduğumu söyleyebilirim. Film, macera ve aşkı başarılı bir şekilde harmanlıyor. Hikaye, cesaretsiz bir prens ile deniz krallığının prensesi arasındaki imkansız aşkı konu alıyor. İnsanların açgözlülüğü nedeniyle deniz canlılarının besin kaynağı olan istiridyelerin aşırı avlanması, iki krallık arasındaki barışı bozuyor. Ancak zamanla, çatışmanın asıl sebebinin her iki ailenin içindeki sorunlar olduğu anlaşılıyor.
Filmin başından sonuna kadar karakter gelişimleri izleyiciye büyük bir heyecan sunuyor. Witcher karakterinin ne kadar umursamaz görünse de insanlara değer verdiğini kabullenmesi ve benim favori karakterim olan ozanın geçmişiyle barışması, yapımın en güçlü yanlarından biri. Prens karakteri de babasına karşı gelerek kendi hayatını seçmesiyle büyük bir dönüşüm geçiriyor. Açıkçası, en şaşırtıcı karakter oydu; korkak bir figür olarak başlayan prens, finalde izleyiciyi adeta ters köşe yaptı.
Toplamda 1 saat 31 dakika süren The Witcher: Sirens of the Deep, son dönem Netflix yapımları arasında taze bir nefes gibi hissettirse de, orijinal dizinin kalitesini tam anlamıyla yakalayamıyor. Özellikle Witcher evrenini sevenler için mutlaka izlenmesi gereken bir yapım olsa da, hikaye ve kurgu bakımından daha yaratıcı ve derinlikli olabilirdi.
Eğer fantastik evrenleri, karakter gelişimini ve görsel şölenleri seviyorsanız, bu filmi listenize ekleyebilirsiniz. Ancak yüksek beklentilerle izlemek yerine, eğlenceli ve akıcı bir ara hikaye olarak görmek daha doğru olabilir.
Commenti